+Blog Yazıları


Gaziantep boşanma avukatı denildiğinde aslında Diyarbakır ilinde faaliyet gösteren ve genel olarak boşanma davaları ile ilgilenen avukat kastedilmektedir.

Avukatlıkta her ne kadar bir uzmanlık alanı olmasa da bir dava ile bir avukat ne kadar çok fazla ilgilenmekte ise çevrede o sıfatla hitap etmettedir. Örneğin Gaziantep boşanma avukatı  gibi.


Medeni Hukuk, bir ülkedeki vatandaşların kişisel durumlarını, aile içi ilişkilerini, mallar üzerindeki hak ve yetkilerini, diğer şahıslarla olan borç ilişkilerini, ölümlerinden sonra malvarlığında yer alan hak ve borçların akıbetini düzenleyen kuralların oluşturduğu bir hukuk dalıdır. Medeni hukukun alt dallarını ise; Kişiler Hukuku, Aile Hukuku, Borçlar Hukuku, Eşya Hukuku, Miras Hukuku oluşturmaktadır.

Bu alt dallardan her biri ile ilgili davalarla sıkça karşılaşılmakta iken kanaatimizce Avukatlarca takibi en çok sağlanan ve danışmanlık hizmeti sunulan davaların başında boşanma davaları gelmektedir. “Boşanma Davaları “nı en çok tartışma konusu yapılan davaları “Nafaka Davaları”, “Velayet Davaları” takip etmektedir. ”Gaziantep uzman boşanma avukatı” , ”uzman en iyi boşanma avukatları”, ”Gaziantep uzman velayet avukatları” gibi tabirler değil tecrübe önemlidir.

 

BOŞANMA DAVASI

 

Evlilik birliğini sona erdiren hallerden biri boşanmadır. Boşanma davaları sık görülmekte olan, aile hukukuna özgü dava türlerindendir. Bu davaların ne kadar süreceği, türlerine göre görevli mahkemenin değişip değişmeyeceği, tarafların duruşmaya katılım zorunluluklarının olup olmadığı, boşanma davalarına bakan bir Avukata danışmanın gerekli olup olmadığı ayrıntısıyla açıklanacaktır.

Boşanma Davasının türleri nelerdir?

Boşanma davası iki türlü görülmektedir:

Tarafların;

Velayet, nafaka, mal paylaşımı, tazminat gibi durumlarda tam olarak anlaşarak ve bu anlaşmalarını da bir protokol ile resmileştirerek bu protokolü mahkemeye sunmaları sonucu açmış oldukları davalara anlaşmalı boşanma,

Tarafların bahsi geçen konularda anlaşma sağlanmadan iddia ve taleplerini aile mahkemelerine taşımaları sonucu görülen boşanma davası ise çekişmeli boşanma davası olarak adlandırılmaktadır.

Boşanma Davasının sebepleri nelerdir?

Medeni Kanunun 161 ve devamı maddelerinde boşanma sebepleri açıkça belirtilmiştir. Bu sebepler genel ve özel boşanma sebebi olarak iki kısımda incelenebilir.

Zina Sebebiyle Boşanma Davası Açma

Özel ve mutlak boşanma sebebidir. Medeni Kanunun 161. maddesinin ilk fıkrasında zina durumunda diğer eşin dava açabileceği açıkça hüküm altına alınmıştır. Zina, mutlak boşanma sebebi olduğu için zina sebebiyle açılan bir boşanma davasında bunun işlendiğinin ispatı halinde hakim boşanmaya karar vermek zorundadır. Bu durumda hakim ayrıca evlilik birliğinin temelden sarsılıp sarsılmadığını araştırmayacaktır.

Zina sebebiyle açılacak olan bir boşanma davasında iki durumda dava açma hakkı düşer:

  • Kanunda belirlenmiş olan hak düşürücü süre geçerse zina sebebiyle boşanma davası açamazsınız

TMK(Türk Medeni Kanunun) 161. maddesinde Zina sebebiyle boşanma davasının irdelendiğini belirtmiştik. Bu kanunun ilgili maddesinin 2. fıkrasında dava hakkı olan eşin boşanma sebebi olan zinayı öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her halde zina fiilinden itibaren beş yıl içerisinde dava açması gerektiğini belirtmiştir. Buna göre; Zina sebebiyle açılacak olan bir boşanma davasında iki hak düşürücü süre söz konusudur.

Birincisi eşin zinasının diğer eş tarafından öğrenilmesinden itibaren dava açabilmek için belirlenmiş olan 6 aylık süredir. İkinci süre ise eş, diğer eşin zina fiilini fiilden itibaren beş yıl içinde ne zaman öğrenmişse o zaman 6 ay içerisinde davasını açmalıdır. Örneğin, Eş, diğer eşin zina fiilini 5 yıllık sürenin bitimine 5 gün kala öğrenmişse 5 gün içerisinde davasını açması gerekmektedir. Eş, “6 ay sürem var bekleyeyim” derse dava açma hakkını kaybetmiş olacaktır. Ya da fiili 5 yılın bitimine 7 ay kala öğrendiğini varsayalım bu durumda eşin davasını 6 ay içerisinde açması lazım.

Zina fiilinden sonra eşin dava açma hakkı düşmüş ancak zina fiili tekrarlanmış ise bu durumda yeni bir süre işleyecektir. Peki zina sebebiyle boşanma davası açmanız için gerekli süre geçmişse bu durumda boşanma davası açamayacak mısınız? Bu durumda eş, genel boşanma sebebi olan ve Medeni Kanunun 166. maddesinde düzenlenmiş olan evlilik birliğinin temelden sarsılması sebebine dayanarak davasını açabilecektir.

  • Eş, Zina eden eşini affederse zina sebebine dayanarak boşanma davası açamayacaktır. Medeni Kanunun 161. maddesinin 3. fıkrasında affeden tarafın dava hakkının olmayacağı açıkça hüküm altına alınmıştır.

 

Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış Sebebiyle Boşanma Davası Açma

 

Bu boşanma sebebi/sebepleri Medeni Kanunun 162. maddesinin 1. isine pek kötü davranılması ya da onur kırıcı davranışta bulunması sebebiyle boşanma davası açabileceği hüküm altına alınmıştır. Bu boşanma sebebi de mutlak ve özel boşanma sebebidir. Kanunda tek başlık altında üç ayrı boşanma sebebi sayılmaktadır. Bunları tek tek alıp irdelemek faydalı olacaktır.

  • Hayata Kast: Eşlerden birinin, diğer eşin hayatına zarar verecek eylemlerde bulunmaya ilişkin
    niyetini açıklayan fiillerde bulunmasıdır. Eşin ölmesi için yapılan aktif eylemler gibi ölmesini engelleyici eylemlerde bulunmamak da hayata kast olarak kabul edilmektedir. Sadece tehdit fiiline dayanarak eşler bu nedene dayalı olarak boşanma davası açamayacaklar. Tabi somut olaya göre tehditin ciddiyetine de bakılmalıdır. (örneğin kişinin dolu bir tabancayı eşinin kafasına dayaması durumu gibi )
  • Pek Fena Muamele: Eşlerden birinin diğer eşe karşı gerçekleştirdiği, acı ve eziyet veren, vücut
    bütünlüğünü ve sağlığını bozan her türlü saldırıdır. Uygulamada pek çok Yargıtay kararlarında; dövme, eve kapatma, istem dışı cinsel münasebete zorlama, aç bırakma gibi fiiller pek fena muamele olarak kabul edilmektedir.
  • Onur Kırıcı Davranış: Onur kırıcı davranışı eşlerden birinin, diğerinin onuruna hakaret
    etmesini,,onu küçük düşürmek davranışlarda bulunması olarak tanımlayabiliriz.Bu durumda onur kırıcı davranışı gerçekleştiren eş toplum nezdinde eşini aşağılamak, küçük düşürmek için bir takım fiiller gerçekleştirmektedir. Bu fiiller söz, yazı hatta hareketlerle de ortaya çıkabilir. Onur kırıcı davranışa birkaç örnek verecek olursak; kocasının eve geç gelmesine sinirlenen kadının kocasının iş yerine giderek hakaret içerikli sözler sarfetmesi, kadının bakire olmasına rağmen kocanın aksini yayması.

Medeni Kanunun 162. maddesinin 2 ve 3. fıkraları hak düşürücü süreyi düzenlemektedir. Buna göre “Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış” sebebine dayanarak boşanma davası açacak olan eş, bu sebepleri öğrendiği tarihten itibaren altı ay ve her hâlde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl içerisinde davayı açmalıdır. Bununla birlikte kanun koyucu zina fiilinin affı durumunda eşin dava hakkının kalmadığının benzeri bir durumda bu fiillerinin affı durumunda da affeden tarafın dava hakkının olmayacağını açıkça belirtmiştir.

Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme Sebebiyle Boşanma Davası Açma

İki durumda eş bu sebeple boşanma davası açabilecektir;

  1. Eşlerden birinin küçük düşürücü bir suç işlemesinden ötürü diğer eşten onunla birlikte yaşaması beklenmezse bu eş her zaman boşanma davası açabilir.
  2. Eşlerden birinin haysiyetsiz bir hayat sürmesinden dolayı diğer eşten onunla birlikte yaşaması beklenmezse bu eş her zaman bu sebeplere dayanarak boşanma davası açabilecektir. (TMK 163)

Haysiyetsiz hayat sürme durumunun söz konusu olduğu kabul edebilmemiz için, bu durumda bir süreklilik söz konusu olmalıdır. Örnek olarak bir kişi bir kerelik içki içip sarhoş olduğu için bu haysiyetsiz hayat sürdüğünü göstermemektedir. Haysiyetsiz hayat sürmeye yargıtay uygulamalarını dikkate alarak genellikle, randevu evi işletme, ayyaşlık, kumarbazlık gibi durumları örnek olarak gösterebiliriz.

Suç işleme veya haysiyetsiz hayat sürme sebeplerine dayanılarak diğer eşin her zaman dava açma hakkının olduğu kanun maddesiyle açıkça belirtilmiştir.(TMK 163)

Terk Sebebiyle Boşanma Davası Açma

Kısaca terk, bir eşin ortak yaşama son vererek evden ayrılmasıdır. Eşlerden birinin, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğer eşi terk etmesi veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmemesi ile ayrılığın en az altı ay sürmesinin yanında terk durumu devam etmekte ve talep üzerine hâkim veya noter tarafından eşin ortak konuta dönmesine yönelik yapılan ihtar sonuçsuz kalması şartlarının varlığı halinde terk edilen eşin boşanma davası açabileceği Medeni Kanunun 164. maddesinde açıkça düzenlenmiştir.

Eşini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın çeşitli sebeplerle ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılmaktadır. Bu durumda haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta alınmayan eş terkedilen sayılır ve terk sebebiyle boşanma davası açabilecektir.

Terke dayalı boşanma davası açmaya hakkı olan eşin talebi üzerine hâkim veya noter, esası incelemeden terkeden eşe ihtarda bulunur. Yapılan ihtarda ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi hâlinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiği takdirde ilân yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin yani altı aylık sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz.

Terke dayalı boşanma davasının şartlarını maddelerle şu şekilde belirtebilir.;

-Eşlerden birinin ortak konutu (ortak hayatı) terketmesi: Bu durum üç halde

gerçekleşebilir;

-Evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla terk etme

Eşlerden biri diğer eşin rızası dahilinde ortak konutta kalmıyorsa, konutta yaşamamak için haklı sebepler mevcutsa yani eş sırf evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerden kaçmak için değil haklı sebeple ortak konuttan ayrılmışsa bu durumda terkin varlığından söz edilemez.

“Tarafların nikah akitlerinin 4.4.1997’de yapıldığı, düğünlerinin ise 3.8.1997 tarihinde olduğu anlaşılmaktadır. Nikahtan sonra düğüne kadar geçen süre içinde davalının baba evinde bulunması, davacının rızasına dayandığından, kadının bu sürede haklı sebeple birlik dışında yaşadığı kabul edilir. Düğünden sonra ihtar isteğine kadar 2 ay geçmediğinden, ihtar hukuki sonuç doğurmaz. Bu bakımdan davanın reddi bu gerekçe ile doğrudur.” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 18.05.1999 tarih ve 1999/3508 E. ve 1999/5361 Karar)

– Başka bir sebeple ortak konuttan ayrılan eşlerden birinin haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmemesi;

Genellikle bu hali çalışma imkanlarının fazla oluşundan dolayı ortak konutu bırakıp giden eşin işin bitmesine rağmen evine dönmemesi durumunda rastlamaktayız. Bu durum da bir terk halidir.

– Diğer eşi ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır.

  • Terkin en az altı ay sürmüş olması
  • Terk eden eşe hakim ya da noter tarafından ihtarda bulunulması ve eşin buna rağmen dönmemesi gerekmektedir.

Terk sebebiyle davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hâkim veya noter, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi hâlinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilân yoluyla yapılabilir. Ancak, Medeni Kanunun 164. maddesinin son cümlesinde de belirtildiği üzere; boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz

Akıl Hastalığı Sebebiyle Dava Açma

Akıl hastalığının boşanma sebebi olarak görülmesi için Medeni kanunun 165. maddesi bir takım şartlar getirmiştir. Bu şartlar ise şöyle sıralanabilir;

  • Akıl hastalığının evlilik sırasında var olması,
  • İyileşmeyeceğinin resmi sağlık kurul raporuyla tespit edilmiş olması
  • Akıl hastalığı sebebiyle diğer eş için ortak hayatın çekilmez hale gelmesi gerekmektedir. Akıl hastalığına dayalı boşanma davasında hak düşürücü süre var mıdır? Akıl hastalığının ve diğer koşulların sağlanması durumunda diğer eş her zaman dava açabilecektir. Herhangi bir hak düşürücü süre kanunda tanımlanmamıştır.
    •  

En hızlı boşanma yolu

Boşanma davaları içinde en hızlı sonuç alınan dava , tarafların boşanma ve boşanmanın sonuçları konusunda tam olarak uzlaştıkları anlaşmalı boşanma davalarıdır. Anlaşmalı olarak boşanabilmek için taraflar arasındaki evliliğin en az 1 yıl sürmüş olması gerekir. Evliliğin en az 1 yıl devam etmesi durumunda anlaşmalı boşanma davası açılarak çekişmeli boşanma davasına göre boşanma çok hızlı bir biçimde gerçekleşmekte, hatta çoğunlukla tek celsede sonuçlanabilmektedir. Ancak Diyarbakır, İstanbul, Ankara gibi büyükşehirlerde duruşma yoğunluğu sebebiyle ilk duruşma günleri 3-dört ay sonrasına verilebilmektedir. Her şey zamanında sonuçlansa ve ilk celsede karar alınsa bile gerekçeli kararın yazılması, taraflara tebliği, temyiz süresinin geçmesi gibi işlemler sebebiyle boşanma davaları 5-6 ay sürebilmektedir. Oysa ki, boşanma ve aile hukuku işinde uzman bir avukat yardımı ile işlemler çok daha kısa bir süre içinde problemsiz olarak tamamlanacaktır.

Gaziantep de İyi bir boşanma avukatı arıyorum…

Gaziantep Boşanma Avukatı Tavsiye?

Boşanma aşamasına gelen çiftlerin her şeyden önce akıllarına gelen sorulardan birisi de, bu hassas süreçte avukatlarını en doğru biçimde nasıl belirleyecekleri hususudur. İlgili mevuzata hakim olma, güncel içtihatları yakından takip etme ve boşanma sürecini iyi şekilde yönetebilme boşanma ve aile hukuku ile alakalı davaları takip eden bir avukattan beklenen özelliklerdir. Bunun beraberinde uzun seneler boşanma ve aile hukuku alanında edinilen deneyim, kuşkusuz ki bu süreci yönetmede fayda ve kolaylık sağlayacaktır. Ancak avukat seçiminde öneriden ziyade en daha sağlıklı yol evvela söz konusu avukatla mümkünse yüzyüze, değil ise telefon ile birebir bir ön görüşme sağlamak ve bu görüşme doğrultusunda bir seçim yapmaktır.

Boşanma, hukuki olduğu kadar, psikolojik ve sosyal bir süreçtir. İyi bir boşanma avukatı, içinde bulunduğunuz süreci hukuki olarak değerlendirirken karşılaşacağınız psikolojik ve sosyal zorlukları da dikkate alabilmelidir. Boşanma davaları, diğer davalardan farklı olarak, fertlerin özel yaşamlarını direk olarak etkileyen, kişiye özel davalar olup her somut olayda farklı hukuki kuralların uygulanmasını, farklı çıkarların farklı yasa maddeleriyle korunmasını gerektirir ve bu arada da belirli sürelere ve usul kurallarına uyulması esastır. Davada başarılı olunması, avukat – müvekkil ilişkisinin karşılıklı güvene dayalı olarak kurulabilmesine ve avukatın da , müvekkilin de samimi olarak her ayrıntısı belirtilerek dikkate almış olmalarına bağlıdır.


VELAYET DAVASI NEDİR?

Medeni hukukun pek çok maddesinde velayet ile ilgili düzenlemeye yer verilmiştir. Velayet davası, tarafların evlilik süresince, boşanma aşamasında veya boşanma kararının kesinleşmesi sonrasında açtıkları bir davadır. Velayet davaları, avukatın hukuki yardımı ile veya tarafça hukuki destek alınmaksızın açılabilmektedir. Ancak halk dilindeki tabirle “Velayet Avukatı”, “Gaziantep Velayet Avukatı” olarak anılan ancak hukuken Aile Hukuku davaları ile sıkça ilgilenen ve artık bu konuda uzman bir bakış açısı yürütebildiği halkça düşünülen Avukatlarca davanın takibi kişinin dava takibin sağlıklı yürütülmesi, davanın sürüncemede kalmaması ile hakkın kazanılması hususunu kolaylaştırabilecektir.

Velayet Davasını Kim Açabilir?

Velayet davasını, velayet hakkına sahip olmayan kişi boşanma davası sonrası ile ortak velayet hakkına sahip eş boşanma davası sırasında geçici ve davanın nihayetinde kesin velayet için açabilir.

Velayet Davası Nasıl Açılır?

Boşanma davası sırasında veya genellikle boşanma davasının nihayete ermesi sonrasında açılan velayet davaları dava açmak isteyen kişi tarafından velayet hususundaki talebini ve delillerini içerir dilekçenin mahkeme sunulması ile açılabilmektedir.

Velayet Davası Hangi Mahkemede Açılır?

Velayet davasında görevli mahkeme Aile mahkemeleridir. Aile Mahkemesinin bulunmadığı yerde velayet davasına bakmaya görevli mahkeme Aile Mahkemesi sıfatı ile Asliye Hukuk Mahkemeleridir.

Velayet Kime Verilir?

Velayet, boşanma davası ile birlikte talep edilmişse talebi inceleyen mahkeme delilleri inceleyerek çocuğun menfaatine göre velayet hususunda düzenleme yapacaktır. Çocuğun velayetinin verileceği taraf ile ilgili objektif kriterler söz konusu değildir. Çocuğun üstün yararı dikkate alınmaktadır. Çocuğun yaşı, süt içip içmediği, anneye bağımlı olup olmadığı ve sair hususlar incelenmektedir. Bu dava sebebiyle açılan davalarda bu konuda bir uzman görüşü de alınmaktadır. Bu uzman görüşü ve tarafların velayet konusundaki istek ve iradelerini yansıtan deliller birlikte değerlendirilerek hakim tarafından bir karar verilmektedir.